Dünya genelinde doğum oranları son yıllarda kayda değer bir düşüş göstermeye başladı. NTV özel röportajında konuğumuz olan demografik uzmanlar, bu durumu değerlendirdi. Düşük doğum oranlarının etkileri, sadece bireylerin ve ailelerin yaşamlarını değil, aynı zamanda ülkelerin gelecekteki ekonomik ve sosyal yapısını da etkileme potansiyeline sahip. Özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde bu durum, ciddi kaygılara yol açıyor.
Küresel ölçekte doğum oranlarındaki düşüş, özellikle Avrupa ve Asya'nın birçok bölgesinde gözlemlenmektedir. Bu durum; yaşlanan nüfus, iş gücü eksikliği ve ekonomik büyüme oranlarındaki yavaşlama gibi sonuçlar doğurabiliyor. Avrupa İstatistik Ofisi'nin (Eurostat) verilerine göre, 2021 yılında Avrupa'daki doğum oranı, 10 yıl öncesine göre %15 oranında azalmıştır. Bu düşüş, ülkelerin sosyal güvenlik sistemleri üzerinde baskı oluşturmakta ve genç neslin geleceğine dair belirsizlikler yaratmaktadır. Uzmanlar, Türkiye'nin de bu global trendin bir parçası olduğunu, ancak Türk toplumunun kültürel değerleri ve sosyal yapısıyla bu durumu farklı şekillerde yaşayabileceğini belirtiyor.
Türkiye, son yıllarda doğum oranlarındaki iniş ile dikkat çekiyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Türkiye'deki doğum oranı son beş yılda belirgin bir azalma göstermiştir. Hem ekonomik faktörler hem de toplumsal değişimler, bu durumu etkileyen başlıca unsurlar arasında yer alıyor. Kadınların iş gücüne katılım oranının artması, eğitim düzeyinin yükselmesi ve yaşam standartlarının değişmesi gibi faktörler, ailelerde daha az çocuk sahibi olmanın tercih edilmesine yol açıyor. Uzmanlar, Türk kadınlarının kariyer hedefleri doğrultusunda daha geç yaşlarda çocuk sahibi olmayı tercih ettiğini, bu durumun da doğum oranlarını düşürdüğünü söylüyor. Bunun yanı sıra, ekonomik belirsizlikler ve yaşam maliyetlerinin artması gibi etmenler, ailelerin çocuk sahibi olmaktaki istekliliğini azaltıyor.
Türkiye de bu trendin pençesinde kalırken, yetkililerin bu soruna karşı politika geliştirmesi gerekiyor. Aile destek programlarının güçlendirilmesi, sosyal hizmetlerin artırılması, çocuk sahibi olmak isteyen çiftlere yönelik teşvikler, bu konuda atılacak adımlar arasında yer alıyor. Bunun yanı sıra toplumda aile değerlerinin ön plana çıkarılması, çocuk sahibi olmanın bir yük olarak değil, bir mutluluk kaynağı olarak algılanmasını sağlamak da kritik bir öneme sahip. Uzmanlar, bu tür önlemler alınmadığı taktirde Türkiye’nin demografik yapısında ciddi bir bozulma yaşanabileceği konusunda uyarıyor.
Sonuç olarak, doğum oranlarındaki düşüş, yalnızca bireyleri değil, ülkelerin geleceğini de etkileyen karmaşık bir sorundur. Türkiye gibi genç bir nüfusa sahip olan ülkelerde bu konunun derinlemesine ele alınması ve stratejilerin geliştirilmesi büyük bir önem taşımaktadır. Aksi halde, bu trendin devam etmesi Türkiye'nin sosyal ve ekonomik yapısında kalıcı izler bırakabilir. Gelecekte, bu alanda atılacak adımların ne olacağı ve bu adımların ne kadar etkili olacağı ise tüm ülke için belirleyici olacaktır.