İstanbul, Türkiye'nin en büyük ve en yoğun nüfuslu şehri olarak, doğal afetler karşısında oldukça savunmasız bir konumda. Son günlerde meydana gelen depremler, hem halkı hem de yöneticileri tedirgin etmeye devam ediyor. Özellikle, 30 Eylül 2023 tarihinde yaşanan 5.8 büyüklüğündeki deprem sonrasında bazı yapılar hasar aldı. Ancak, bu hasardan etkilenip çöken binalarla ilgili durum, bir kez daha şehrin deprem güvenliği konusunda alarm zillerini çalmaya başladı.
Depremin ardından, 1 Ekim 2023 sabahı İstanbul'un Avcılar ilçesinde bulunan bir apartman binasının büyük bir gürültüyle çöktüğü bildirildi. Çökme anında, binada yaşayan bazı vatandaşların olay anında içeride olduğu kaydedildi. Şans eseri, yaralı olsalar da büyük kayıplar yaşanmadı. Çöken bina, son zamanlarda yaşanan depremler sırasında ciddi derecede hasar görmüştü fakat sahipleri ve yöneticileri bu durumu göz ardı ederek binayı kullanmaya devam ediyordu. Uzmanlar, bu tür olayların önüne geçmek için binaların mutlaka bilimsel verilere dayanarak incelenmesi gerektiğini vurguladılar. Bu tür yapılardaki zayıf noktaların önceden belirlenmesi, hem malzeme kalitesinin artırılması hem de yapıların güçlendirilmesi açısından kritik öneme sahip.
İstanbul, tarih boyunca birçok deprem yaşamış bir şehir olarak, günümüzde de bu tehlikeyle yüzleşiyor. Çok sayıda eski ve depreme dayanıksız bina, yaşanacak bir depremde büyük risk teşkil ediyor. Uzmanlar, özellikle 1999 İzmit depreminden sonra yapılan binaların büyük bir kısmının, yeterli mühendislik hizmeti almadan inşa edildiğini belirtiyor. Bu durum, mevcut yapıların güvenliği konusunda büyük bir endişe kaynağı oluşturuyor. Şehir planlamacıları ve mühendisler, acil durum senaryoları oluşturarak, yapısal denetimlerin sıklığını artırmayı hedefliyor. Bu bağlamda, deprem dönüşüm projeleri, İstanbul'un inşaat kültürünü değiştirmek ve halkın güvenliğini sağlamak üzere teşvik edilmelidir.
Yaşanan bu olay, İstanbul'daki diğer hasar görmüş binaların acilen gözden geçirilmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor. Belediyeler, bu tür yapılar ile ilgili çalışmalarını hızlandırmalı ve vatandaşları bilgilendirmelidir. Aynı zamanda, vatandaşlar da kendi yaşam alanlarına karşı duyarlı olmalı ve gerekli durumlarda önceden tedbir almalıdırlar. Sağlık ve güvenlik açısından acil durum hazırlıkları yapmak, İstanbul'da yaşayanların öncelikli yükümlülüğü haline gelmeli.
Deprem anında güvenli tahliye yolları, acil durum çantalarının hazırlanması ve topluca bir araya gelinerek risk analizleri yapılması gibi önlemler, hem bireysel hem de toplumsal anlamda son derece faydalıdır. İstanbul'un depremlere karşı dayanıklı bir şehir haline gelmesi, halkın bilinci ve yetkililerin alacağı önlemlerle mümkün olacaktır.
Sonuç olarak, İstanbul’da meydana gelen bu çökme olayı, şehirdeki yapıların depreme karşı ne kadar hazırlıklı olduğuna dair önemli bir sinyal vermektedir. Deprem sonrası sorumlulukların sadece yerel yönetimler veya devlet kurumlarıyla sınırlı olmadığını unutmamak gerekir. Her birey, kendi güvenliği ve çevresinin güvenliği için yapması gerekenleri yerine getirmelidir. Bu sebeple, şehirdeki binaların güvenliğinin artırılması, yalnızca bir gecikme değil, aynı zamanda bir zorunluluk haline gelmiştir. İstanbul’un geleceği, bu tür olaylarla nasıl başa çıkabileceğine bağlıdır.